CHP Lideri Özgür Özel: “Halk Eczaneleri Korundu, Eczacılık Mesleğini Kaptırmadık, Eczacıyı Köleleştirmedik”

20.11.2025

“KİRANIN DA KATILIM PAYININ DA GELİRE GÖRE ALINDIĞI, ADİL VERGİ SİSTEMİ OLAN BİR TÜRKİYE MÜJDELİYOR, ONA DOĞRU İLERLİYORUZ”

“ECZANELERDE KADIN VE ÇOCUK SAĞLIĞININ YOKSULLUK ÜZERİNDEN TEHDİT ALTINDA OLDUĞUNU EŞİMDEN DİNLİYORUM, GIRTLAĞIM DÜĞÜMLENİYOR”

“ANAYASAL EŞİTLİK ÜZERİNDEN YURTTAŞIN ÜZERİNE TİTRENEN, VATANDAŞLARIN GÜVENDE HİSSETTİĞİ BİR TÜRKİYE MÜMKÜN”

“KİMSE ENSEYİ KARARTMASIN, HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK”

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Ankara’da Türk Eczacıları Birliği 45’inci Olağan Büyük Kongresi’nde konuştu. Genel Başkan Özgür Özel, burada yaptığı konuşmada, “Değerli meslektaşlarım, TEB’in değerli başkanı, önceki başkanı, merkez heyeti, denetleme kurulu, Eczacı Odalarının çok kıymetli başkanları, yöneticileri, akademisi, sayın başkanı, Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği’nin ve kooperatiflerimizin değerli başkanları, yöneticileri, değerli meslektaşlarım, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ankara’ya hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:


“DOSTU, DÜŞMANI BİRBİRİNDEN AYIRMAKTA USTALAŞTIK”

“Bu salon tabii zaman zaman başka mekanlar da olur ama TEB’in büyük kongre salonu, benim ilk delege olarak 26 yaşında girdiğim ve o günden bugüne de Manisa Eczacı Odası’nın veznedarı olarak geldiğim, genel sekreter olarak geldiğim, başkanı olarak geldiğim, TEB’in saymanı olarak kongreyi düzenleyip sizleri karşıladığımız, uğurladığımız, genel sekreter olarak zorluğu, bir mücadeleyi hep beraber verdiğimiz ama her geldiğimizde o, bu kürsüye ilk çıktığım 26 yaşındaki Manisa delegesi Özgür Özel’in duyduğu heyecanı bir kez daha hatırlayarak, salona girdiğimde sanki bir zaman tünelinde yolculuk yapıyormuşçasına, bu örgütte geçirdiğimiz ve ilk gününden bugüne kadar siyasette geçirdiğimiz süreçte hep her birisi benim açımdan siyasi yaşamımda da örgüt yaşamımda da kilometre taşı olabilecek ikili ilişkilerimizin olduğu, değerli ablalarımın, ağabeylerimin sonra kardeşlerimin, genç yaştaki arkadaşlarımın yüzünü gördükçe böyle tarihte gidip geldiğim, biraz da duygusallaştığım bir kürsüdeyim. Biraz önce konuşma yapan Hüseyin Olan, DEM Parti’nin sayın milletvekili, benim oda arkadaşımdır, TEB misafirhanesinden. İlk oda arkadaşım Şerif Boyacı’dır. ‘Şuraya geç’ dediği günden bugüne kadar hiç elini bırakamamışımdır. Diğer taraftan MHP’nin Kadın Kolları Başkanlığını yapan, iki dönem başkanlığını yapar, iki dönem milletvekilliğini yapan Nevin Taşlıçay kız kardeşimden farklı değildir. O odada Harun Kızılay’la yıllar geçirdik, omuz omuza, el ele büyük mücadele verdik. Siyasetin her partisinden, çok sevdiğim, çok değer verdiğim ve insanlığına, meslek, ülke sevgisine şahit olduğum bir çok insan var. Bu isimleri sadece o partilerde siyaset yapan isimler olarak saydım. Hiç siyaset yapmamış, aktif görevler almamış ama çok bambaşka hizmetlerde, görevlerde birlikte mücadele ettiğimiz bütün dostlarım burada. Gördüğüm kadarıyla bütün zorluklara, sıkıntılara rağmen ki onlara da biraz değineceğim, ama hepiniz iyisiniz. Bizi sorarsanız, ben de iyiyim. Biraz daha ustalaştık taşı kırmakta, dostu - düşmanı birbirinden ayırmakta.”

“GEÇMİŞTEKİ MUHTEŞEM MİTİNGLERDEN GELİYORUZ”

“Onun dışında aynı mücadeleyi nasıl meslek örgütünde verdiysek şimdi de üstlendiğimiz görevlerde yapmaya çalışıyoruz. Bana bazen diyorlar, ‘Bu kadar çok miting nasıl oluyor?’ Bizim geçmişimizde 21 Aralık 2008, ‘Artık Yeter’ mitingi var. O bütün Türkiye’deki eczacıları bir meydana topladığımız ve ‘Artık yeter’ dediğimiz, meslek elden gitmek üzereyken kanun teklifi verildiğinde dönemine ‘Adalet Bakanı açıklama yapmazsa biz buradan eczanelere dönmez, eyleme geçeriz’ dediğimiz ve eczanenin sahip ve mesul müdürü kelimeleri arkasına ‘veya’yı koymakla ilgili önergenin ‘eczacılar istemedikten sonra meslek kanunları değişmeyecek’ garantisini Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ‘dan alıp da evimize döndüğümüz o muhteşem mitinglerden geliyoruz. ‘Bu boykot nereden çıktı, yapmak nereden aklınıza geldi?’ diyorlar. Eczacıların peşin alım iskontolarını; yedilerini, 11’lerini ellerinden aldığında yabancı firmalar, ‘22 milyar dolarlık firmalar sizi mi dinler kardeşim’ deyip de onların dört yıl önce kayıtlarını yaptırdıkları dünyada hep girişteki en büyük standı aldıkları FIP kongresine son gece, son dakikaya kadar, eczacının hakkını verene kadar sokmadığımız mücadelelerden, firma boykotlarından ve sonunda bir şekilde birlikte kazandığımız süreçlerden geliyoruz. O anlamda Türk Eczacıları Birliği’nin, bu salonda olan, birlikte geçmişten mücadele ettiğimiz herkesin bana emeği vardır. Bu salonda olmayan eczacıların, Türkiye’nin dört bir yanındaki eczacıların üzerimizde emeği vardır. Bugünlere gelmesek hep 26 yaşındaki genç bir yöneticiyi sen daha iyisini yaparsın ve sen bir üstteki görevi de yaparsın, buraya gelirsen yaparsın, hadi şimdi oraya git yaparsın diyerek desteklediği bir süreçten geliyoruz.”

“ÇOK BAŞARILI VE DEĞER VERDİĞİM BİR İŞ”

“Geçtiğimiz günlerde sevgili Mehmet Domaç’la birlikte Türk Eczacılar Birliği’nin önceki hizmet binasında muhteşem bir müze açılışı yaptık. Çok başarılı, çok değerli bulduğum bir iş. Çünkü hem içeride çok eski bir eczanenin aynı şekliyle taşınmış olması ve benim orada geçirdiğim sayılı dakikaların etkisinden hala kurtulamamış olmam, hem de o binaya çok daha iyi, sanatı da tarihi de gören bir fonksiyon kazandırılmış olmasını çok kıymetli buluyorum. Bir gün bir telefon gelip de milletvekili adayı olmak söz konusu olduğunda, o kürsüde konuşmayı yaptığım müze açılışında karşımda o ağaç duruyordu. O ağacın altında altı kişiyi arayıp fikirlerini sormuştum. ‘Ne yapalım? Buradan sonra siyaset olacak ve buradaki görev bırakılacak. Ne dersiniz?’ diye. Altısı da ‘Gitmen lazım’ demişti ve ben altısına da şöyle söylemiştim: ‘Bu işler bir yamaç tırmanışı gibi. Elini tuttuklarınla senin elinden tutanlar var. Aradan çıkıp da başka bir yere gidince arkadan gelenleri düşünmeden olmaz’ diye. Onlar bana, biraz önce ismini saydığım arkadaşlarım; Harun Kızılay, yanımda oturan Burhanettin Bulut, Arman Üney, Tekin Çağlar, altı arkadaşımız ayrı ayrı hep ‘Gitmelisin, yapmalısın. Sen orada daha faydalı olursun meslek için’ dediler. Ayrıldık, gittik. Bugün buraya geldiğimde şöyle bir mutluluğu yaşadım. Burhan’a da Gamze’ye de danıştım. Biz partilerde eczacı yönetici arardık, o partiye nüfus edelim diye. Benim şu anda iki Genel Başkan Yardımcım da eczacı. Partinin Genel Başkanı eczacı. İlk beni Meclis’e yolladığınızda 12 eczacı vardı, CHP’de tek eczacı bendim. Şimdi 11 eczacı var ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin beş eczacı milletvekili var. Bu sayının bütün partilerde artması son derece kıymetlidir. Bu yüzden hangi görüşten olursa olsun bütün arkadaşlarımı siyasete ilgi duymaya ya da duyan meslektaşlarımızı yüreklendirmeye, desteklemeye, partilerde etkin pozisyonlarda rol almaya teşvik etmeye davet ederim.”

“HALK ECZANELERİNİN KORUNMASINDA HEPİMİZİN EMEĞİ VAR”

“Ben bu salona ilk girdiğimde 26 yaşındaydım. En küçüğüydüm salonun. O zamanlar delegasyonun yaş ortalaması da daha yüksek olurdu. Şimdi 50 yaşını geçtim ve salonun neredeyse yüzde 70 - 80’i benden genç durumda. Ben 26 yaşındayken Sertaç Özmen bu haldeydi. Üstünden 26 sene daha geçmiş ve Sertaç Özmen aynı yerde, aynı haliyle, duruşuyla durmaya devam ediyor. Ama delegeler çok gençleşti ve maalesef hem çok doğru bir yere geldik, yani bana 25 sene önce deselerdi ki ‘25 sene sonra o kürsüye yine çıkacaksın ve halen eczanelerin sahibi, mesul müdürü eczacı olacak. Halen eczacı kooperatifleri piyasayı belirleyici, denetleyici, yönlendirici güçte olacak. Halen daha böyle kongreler olacak, seçimler olacak. Eczacılar kendisini kim yöneteceğini kendi karar verecek…’ ‘Çok büyük başarı olur’ derdim. Çünkü çok sert rüzgârlar esiyordu. ‘Profesyonel mesleklerin işçileştirilmesi süreci’ diye bir süreç yaşandı dünyada. Yani o sokağınızdaki herkesin sevdiği, güvendiği tertemiz terzi yok artık. Şimdi artık o terzi bir AVM’nin eksi ikinci katında pantolon paçası kısaltıyor, egzoz dumanları arasında. Diş hekimlerinin hem devlet eliyle, hem özel sektör eliyle ne zorluklar yaşadığı süreçleri gördük. Hekim emeğinin işçileştirildiği, özel hastaneciliğin ne hallere geldiği süreci gördük ki bir de bunun yanında diğer profesyonel mesleklerde… Aslında ilk hedef meslek hep eczacılıktır. Market eczaneler, zincir eczaneler; bir yanda da varlığını koruyan halk eczaneleri. O yüzden 25 yılın sonunda bu kadar eczacılık fakültesi açılmış olması berbat bir sonuç. Bu kadar yüksek kontenjanlar berbat bir sonuç. Eczacı kârlılığın hala ufak bir nüans dışında ilaç fiyatına bağlı olması berbat bir sonuç. Yaşanan birçok sıkıntı var ama şu anda bu mesleğin, halen daha eczacıların sahipliğinde yapılıyor olması ve Türkiye’de halk eczanelerinin korunuyor olması muazzam bir başarı. Bu başarı da bu örgütü 69 yıl önce kurumsallaştıran ve ilk kurucularımızdan bugüne kadar görev yapan her arkadaşımızın emeği ve her ilde mesleki birliği, beraberliği, örgütlenmeyi sağlayan eczacı odalarının yöneticilerinin çok büyük emeği var. Hepinizin emeğine, yüreğine sağlık. Öncelikle bunun için teşekkür ediyorum.”

“HALK ECZANELERİ HERKESİ KORUR”

“Çünkü halen elinizde kurtarılabilecek bir mesleğimiz, sahip çıkılabilecek bir geleceğimiz, mesleğimizle çocuklarımızı büyüteceğimiz, yarınlara olan inancımız, umudumuz var. Ne yapmak lazım? Ben yarın bir tanıtım, bir lansman toplantısında olacağım. Bir hafta sonra başlayacak partimizin kurultayına yönelik. Orada kurultayın ilk gününde yapılacak olan program değişikliğine yönelik bir tanıtım toplantısı. Tabii bu kürsüden Cumhuriyet Halk Partisi’nin programını tanıtacak değilim, onu yarın yaparız. Ama o programla birlikte biz ülkede gördüğümüz sorunları tespit etmeyi değil, nasıl çözeceğimizi ve iktidar olduğumuzda ne noktaya hangi alandaki sorunu çözerek geleceğimizi anlattığımız bir süreç olacak. Burada sağlığa, sağlık hizmetlerinin sunumuna son derece kamucu bir yerden baktığımızı, ilaç - eczacılık hizmetinin sorunlarını çok yakından bilip, buna hem kamunun menfaatini, ki yaşadığımız süreçleri karşılaştırırsanız hep öyle görünür. Örneğin market eczanelerinin, zincir eczanelerin olduğu ülkede ilaç bağımlılığı da daha fazladır. İlacın kötüye kullanımı da daha fazladır. Tedavinin birim maliyeti, ilacın birim maliyeti de hasta başına çok daha fazladır. Halk eczaneleri hem hastayı korur, hem kamuyu korur, hem mesleğin kendisini korur. Bu açıdan Cumhuriyet Halk Partisi’nin programında ve gelecek eczacılıkla ilgili ortaya koyduğu iyileştirmede mutlaka herkes CHP iktidarında, sağlık hizmetlerine mutlaka son derece kamucu bir yerden yaklaşıldığını görecek. Adil bir vergi sistemi ile ve prime dayalı değil; vergilerle, adil toplanan vergilerle, çok kazanandan çok vergi alınan, az kazanandan az vergi alınan, hiç kazanmayandan hiç alınmayan bir sistemde, sosyal güvenlik sisteminin primlerle değil, aksine adil toplanmış vergilerle desteklendiği, özel hastaneciliğin özendirilip, güçlendirip olmazsa olmaz ve sınıfsal olarak erişebilenlerin en iyi hizmeti alıp, erişemeyenler alabildiğine razı olduğu bir sistemden eşit, ayrımsız ve mümkün olduğunca ücretsiz ve özel hastaneleri süreç içinde kendi pozisyonlarında değerlendiren ve bir geçiş sürecine tabi tutan bir sağlık sistemini bize neden duyacaksınız. Devamında eczacılığın, başta eczacı emeğinin ilaç fiyatından kurtarıldığı bir öneriyi duyacaksınız. Çünkü bugün yaşanan sorunların temelinde Türkiye’nin zaten sadece eczacılık açısından değil, örneğin konfeksiyoncu açısından, asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. İhracatçı açısından; kur ihracatçı için çok düşük, ülkemizdeki insanlar için çok yüksek.”

“İLAÇ FİYATINDAN ECZACI EMEĞİNİ ARINDIRMAK GEREKLİ”

“Devlet öyle bir işler yapıp öyle bir açmazın içine geldi ki, satranç bu açmazda oyunun sonunda ne yaptığınızla değil, başında ne yaptığınızla ilgili bir şeydir. Doğru bir açılış yapmazsanız, sonunda bir açmazın içinde kalırsınız. Şimdi bıraksa kur gitse, o başka bir sorun. Kuru tutmaya çalıştığında bir sürü sektörde yaşanan bambaşka sorunlar var. Eczacılığa özel alanda da baskılanan kur fiyatı, asgari ücreti baskılamıyor. Eczanede asgari ücretin çok daha üzerinde verilmek zorunda olan o profesyonel emeğin karşılığı hizmeti baskılamıyor. Elektriği, suyu, telefonu, temel giderleri baskılamıyor. Hayat pahalılığını baskılamıyor ama ilaç fiyatını baskılıyor. Ve burada bir de fevkalade acımasız bir şekilde, siz geçinemediğinizi, artık var olmak için, yaşamak için, insanları yaşatmak yaşamak zorunda olduğunuzu anlatmaya çalıştıkça, ‘Sen ilaca fiyatına zam mı istiyorsun, pahalı ilaç mı istiyorsun?’ falan. Eczacılar bundan 35 yıl önce, ‘İlaç satın alınabilir olmalıydı’ pankartlarını camlarına asan bir meslek grubudur. Ama burada ilaç fiyatından eczacı emeğini arındırmak, onu sembolik bir noktaya getirmek, hibrit bir model de olsa çok daha sembolik bir noktaya koymak, zaten ilacı fiyatına göre değil, bütün ilaçları eczacının gözüyle de aynı görebilmek, o ilacı raftan alıp hastaya verirken kutuya kattığı değerin bilgi olduğunu, bilim olduğunu, eğitim olduğunu görmek, bunu ücretlendirmek lazım. Bunun üzerine bir sistem kurmak lazım. Yoksa ilaç fiyatı üzerinde konuştuğumuz her şey bomboş.”

“O VİZYONERLİĞİ GÖSTERMEK LAZIM”

“Biraz önce çok hoşuma gitti. Ben Türk Eczacılar Birliği Genel Sekreteri olduğum dönemde çok da odada oturamazdım. En çok da ARGE odasında otururdum. Ecehan, Serkan, Vildan, Sahra. Bir tane de zaman zaman değişen stajyerler. Koca bir tane tahtaya dedik ki ‘Ya ne yapacağız arkadaşlar?’ Bir şeyler yazmaya başladık. Sabahın dört buçuğuna kadar yazdık, sonra onun Ecehan fotoğrafını çekti hâlâ saklanıyor. Bazı isteyince birbirimize atıyoruz. Oraya yazdığımız şeyleri yazarken hiçbirisi tam olarak yoktu, hep niyeti vardı. Bu fikirlerin oluşması da Özgür Özel’in icadı falan değildi. Dünyaya doğru yerden bakardık. Sayın Domaç’ın daha sonra Sayın Erdoğan Çolak’ın yönetimlerinde meseleyi doğru okuyan birçok arkadaşla birlikte de hep tartışırdık. Ama işin ortasına bir kere eczanenin bilgisi, Fransa Eczacılar Birliği Başkanı’nı Madrid’de ziyaret etmiştim. Pedro, Big Pedro’ydu lakabı. Diyordu ki; ‘Big Pedro, big datanın üstünde oturuyor. Parasını ben verdim serverların. Bilgi bende, güç bende. Eczacıları elimizden kimse alamaz.’ O niyetle bir Türk Eczacılar Birliği eczane otomasyon sistemi olmalı, veri TEB’in hiç olmazsa üzerinden akmalı veya akarken TEB’den de geçmeli. Bu elektronik reçeteyi konuşmalı. Ben onun pilot uygulamasına İspanya’yla Portekiz sınırında Badajoz diye 12 bin nüfuslu bir ilçeden İspanya devleti pilot yapıyordu. Biz bu ARGE ekibiyle birlikte gittik onu gördük birlikte. Ve bir elektronik reçete ile konuşmalı, hatta bu ilaç takip sistemi gibi bugünkü sistemi o gün takip ettiğimiz şekilde, ‘Bir sistemle de yolunu bulmalı’ dediğimiz kocaman beyaz tahta var fotoğrafını çektiğimiz. O gün Türk Eczacılar Birliği’nin RP’siyle, Tebeos’unun barkodlar üzerinden konuşacağını varsayıyorduk. Ve diyorduk ki; ‘İlaç ilaç etkileşimi olacaksa biz buna kod yazacağız.’ Bir ilacın etkileşimde bulunacağı başka bir ilaç varsa reçetede, ‘Hastayı uyarmalısınız’ diye uyarı çıkacak. Hatta hasta mektubu yazdıracağız. Ya da o yoksa hastaya greyfurt suyu içerken dikkat etmesini eczacının söylemesi gerektiğini söyleyeceğiz. Şimdi duyuyorum, takip ediyorum ki; yapay destekli farmasötik bakım asistanına Türk Eczacılar Birliği yatırım yapıyor. Öyle bir noktaya gelindi. O günkü o tabloda olan hemen her şey, bugün gerçekleşti. Türk Eczacıları Birliği emekçilerinin ve yöneticilerinin vizyonuyla, desteğiyle, gayretiyle çok doğru bir yerlere geldi. Ama buradan sonrasını ıskalamamak için de aynı vizyonerliği göstermek lazım.”

“ECZANEMDE BAKIYORUM ORTA DİREK YOKSUL OLMUŞ”

“Türk Eczacılar Birliği’nin yönetiminde olmazsa olmaz iki şey vardır: Bir tanesi, fedakârlık. Yani zaman mekan gözetmeden, birazcık böyle hani eşim, dostum, arkadaşım demeden burası için yoğun bir mesai harcamak. Diğeri de dürüstlük. Bu ikisi varsa bunun dışında hiçbir şey aramaya gerek yok. Çünkü kaliteli kadroları vardır, dünyaya bakmayı bilir, sorunları doğru tespit eder ve bir mücadeleyle bu iş bir noktalara gelir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin eczacılığa bakışına, Türk Eczacıları Birliği’nin baktığı, Mehmet Başkan hep söyler, ‘Burası imbik gibidir’ der. ‘Bu örgütün ağzından bir şey çıkıyorsa, o çok damıtılmış, damıtılmış, buharlaşmış, olgunlaşmış, oradan damlamıştır’ diye anlatır Domaç bunu. O yüzden Türk Eczacılar Birliği’nin imbiğinden ne süzüldüğüne bakarız. Yani buraya rağmen, muhalefette de bir şey yapmadık iktidarda da yapmayacağız. Meseleyi daha cesur bir yere oturtmaya da kararlıyız. Bundan sonrasında eczacılık fakültelerinin kontenjanlarının sınırlanmasından, eczacılık fakültelerinin artık eczaneye eczacı değil, aksine ilaç sanayine eczacı, ARGE’ye eczacı, akademiye eczacı yetiştiren ve klinik eczacılar yetiştiren noktaya ve sadece ihtiyaç kadar planlama neyi ihtiyaç duyuyorsa o kadar eczacı mezun etmeye yönelik bir planlama yapılmasını istiyoruz. Bir de ülkede yoksulluk, sağlık önündeki en büyük tehdit. Yoksullukla mücadele etmeden, yoksulluğu yok etmeden gerçek anlamda bir sağlık ve ilaç, eczacılık hizmeti sunulamayacağını da biliyoruz. Bunun için bundan iki ay önce gündeme getirdik, yarın sunumunu yapacağız. Bir temel vatandaşlık gelirini Türkiye’nin artık tartışması falan değil, uygulaması lazım. 25 yıl önceki orta direk, ben bakıyorum bugün eczaneme. Şimdi yoksul olmuş. 25 yıl öncenin zenginleri, ortalama gelire gelmiş. Orta direk yoksullaşmış, yoksunlar derin yoksulluğun pençesinde perişan durumda. Eczanelerde tek tek çocuk bezlerinin satıldığı, tek tek kadın pedlerinin satıldığı, kadın ve bebek sağlığının yoksulluk yüzünden tehdit altında olduğu, 50 sene öncesine döndüğü… Hasta sohbetlerini evde eşimden dinliyorum, gırtlağım düğümleniyor. Bu yüzden bu ülkede derin yoksulluğu kazımak, yoksulluğu yok etmek ve minimum bir gelir seviyesinde vatandaşlık onurunu temin etmek durumundayız. İşte onun üzerine biraz önce söylediğim gibi prime değil, vergiye dayalı, kiranın da katılım payının da priminde alınacaksa geline göre alındığı ya da sistemin doğrudan bir adil vergi sistemiyle beslendiği bir Türkiye’yi umut ediyoruz, müjdeliyoruz, ona doğru ilerliyoruz.”

“KALKINDIĞIMIZ, ADALETLİ PAYLAŞTIĞIMIZ NOKTAYA TAŞIYACAĞIZ”

“Elbette siyasette zorluklarımız var, bir mücadelenin içindeyiz. O tartışmanın yeri burası değil. Ama Türkiye’nin, Cumhuriyet’in 102’nci yılında ve Türk eczacılarının da kurumsal meslek birliklerinin 69’ncu yılında; artık bir değişime, bir dönüşüme, bundan sonra geri dönülemez hasarların önüne geçilebilecek yeni bir kurucu iradeye ihtiyaç var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın, mezhebine göre, etnisitesine göre, oturduğu yere göre anayasada tam eşit olduğu, bu anayasal eşitlik üzerinden devletin, Cumhuriyet’in güçlü bir yurttaş için yurttaşın üzerine titrediği, hem ekonomik olarak, sağlık olarak, aldığı bakım hizmetleri olarak, doğduğu günden hayatının son bulduğu güne, taziyesine kadar devletin güçlü bir yurttaş için üzerine titrediği, hem jeopolitik açıdan hem birer birer hem yaş gruplarıyla gençlerin ya da çocuksuz büyümüş çocuğu olmayan bir yaşlının, hem jeopolitik olarak ülkenin durduğu yerden, hem yaş gruplarına göre hem meslek gruplarına göre, tüm vatandaşların kendini güvende hissettiği ve hep birlikte yeni bir kalkınma modeli ile öyle sanayiciye, ihracatçıya, üreticiye düşmanlık yapmadan ama yeni bir kalkınma modeli ile kalkındığımız onu adaletli ve eşit paylaştığımız, onun üzerinden doğru bir şekilde vergiyi de miras hukukunu da her şeyde doğru kurguladığımız ve dünyanın en zengin ülkesi olabilecek en müreffeh ülkesi olabilecek bu ülkeye bugünleri yaşatmadığımız, bu günlerden başka bir yere taşıdığımız bir Türkiye’nin mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun için biz Türkiye’ye diyoruz ki; ‘Kimse üzülmesin, kimse enseyi karartmasın. Her şey çok güzel olacak. Eczacılardan da kimse endişe etmesin. Bu mesleği buraya kadar getirdik. Kaptırmadan, yok etmeden, eczacıyı işçileştirmeden, köleleştirmeden. Artık böyle eczacıların sendikalarda örgütlenmek zorunda olduğu bir felaket senaryosuna değil, meslek örgütünün dimdik ayakta olduğu bir noktaya taşıdınız burayı. Buradan sonra kimse merak etmesin, eczacılar için de yarınlar çok güzel olacak. Her şey çok güzel olacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL, TEB KONGRESİNDE KONUŞTU